ALİ DAĞI HİKAYESİ
ALi DAĞI HİKAYESİ
rinde ünlü AraALİ DAĞI’NDA İMRÜ’L-KAYS’IN MEZARI VAR MI? Meşhur bir Kayseri türküsü şöyle diyor:
Ali Dağı derler dağların hası
Çekmiş kucağına koca Talas’ı
Talas ilçesinin eteklerinde kurulduğu Ali Dağı,tarih boyunca önem arz eden tarihi mekanlardan biri olmuştur.
Ebu’l Hasan Ali Bin Bekr El-Herevi isimli seyyah 1215 yılında Kayseri hakkında bilgiler verirken sözü Ali Dağı’na taşır ve “Buranın yakınında Asib Tepesi ve üzep Şairi İmru’l-Kays’ın mezarı vardır.”demektedir.Tarihi bilgilere göre,İmrü’l-Kays,Arabistan yarımadasındaki Gassani Kralın oğludur.Müslüman olmadığı bilinen Kays’ın Müslümanlara karşı yardım istemek amacıyla Bizans İmparatoru ile görüşmeye geldiği,görüştükten sonra da dönüş yolunda Kayseri’de Asib Dağı (Ali Dağı) yakınlarında öldüğü ve dağın eteklerine gömüldüğü açıklanmıştır.
ALİ DAĞI’NIN TEPESİNDE ESKİ BİR KİLİSE Mİ VARDI?
Polonyalı Simeon ise Ali Dağı’nın üzerinde bir takım kilise ve kalıntıların bulunduğunu anlatıyor ve bunların içinde Aya Panaia Kilisesi’nin önemli olduğunu söylüyor. Şehrin etrafının bağ ve bahçelerle süslü olduğunu belirttikten sonra şehir halkı hakkında da bazı bilgiler veriyor:”Buranın insanları çok misafirperverdir.Bizi her gün bir bağa götürüyorlar ve akşama kadar yemek ve tatlı şarapla ağırlıyorlar.Bu insanlar tatlı dilli,kurnaz ve nüktedan adamlar,aynı zamanda boyacıdırlar.”
ALİ DAĞI VOLKANİK BİR PATLAMA SONUCU DOĞDU
Hamilton ise 1835 yılında Ali Dağı ile karşılaşmış ve burada yaptığı incelemede dağın volkanik bir patlama sonucu oluştuğunu iddia etmiştir.Ayrıca Hamilton,Ali Dağı’nın eteklerinin ceviz ve kayısı ağaçları ile kaplı olduğunu söyler.
ALİ DAĞI’NDAN ERCİYES’İ SEYRETMEK BÜYÜK KEYİFTİR
1848 yılında Ali Dağı’na tırmanan Rus Tchihatcheff,Ali Dağı’nı ölçmeye çalışır ama tırmanırken barometresi kırıldığı için tam bir ölçüm yapamaz ve Ali Dağı’nda görülen manzaranın çok etkileyici olduğunu ve Ali Dağı’ndan Erciyes’i izlerken insanın daha çok etkilendiğini belirtir.Ali Dağı’nın bitki örtüsü bakımından Erciyes’e çok zengin olduğunu da belirtmiştir.
ALİ DAĞI’NIN ETEKLERİNDE KAMP…
İngiliz Tozer de 181 yılında Ali Dağı’nın eteklerinde kamp yaptığını anlatıyor.Talas’taki Amerikalı misyonerlerin kurduğu okulların öğrencileri ve öğretmenleri yaz aylarında Ali Dağı’nda kamp yaparlarmış, bu kamplardan birine de İngiliz Tozer konuk olmuş.
ALİ DAĞI,SANT BASİLE DAĞI MI?
Fransız Vital Cuinet 188-1990 yılları arası Kayseri izlenimlerini anlatırken 3 bin ila 4 bin nüfus arasında gösterdiği Talas’ı ve Ali Dağı’nı anlatır.Volkanik bir dağ dediği Ali Dağı’nın Saint Basile Dağı olduğunu söyler.1899’da Anadolu’ya gezi yapan araştırmacılar Oberhummer ve Zimmerer de yazdıkları kitapta Ali Dağı’nın tepesinde St. Basileus’un kilisesinin hala ayakta durduğunu söylerler.Anıtlar konusunda uzman olan Hans Rott ise 1908 yılında Ali Dağı’na tırmanır ve buranın antik dönemde ikiz tepesinden dolayı “Dydymos”olarak adlandırdığını söyler ve bu dağ için “Sent Basileus’un yeridir.”der. Rott şöyle diyor:”St.Basileus,bu dağa çıkmış ve bu dağda 3 gün dua etmiştir. Bu üç gün süren ibadet içinde Gregor Julians tuhaf bir yüzle ona görünmüş ve topluluğa bir mesaj vermiştir. St. Basileus’un ölümünden sonra bu dağın üzerinde, onun en sevdiği yerde ona ithafen bu kilise yapıldı ve içi mozaiklerle süslendi.”
ALİ DAĞI’NIN ADI NEREDEN GELİYOR?
1909 yılında Tomarza istikametinden Kayseri’ye ulaşan fotoğraf sanatçısı ve yazar Getrude Bell, Kayseri’ye gelirken Ali Dağı’nın küçük zirvesinin altındaki Sarı Han harabelerinden geçtiklerini bildirmektedir.
Bayan Bell, aslen Kayserili olmayan ve kendisine Kayseri’yi pek hoş olmayan bir tarzda anltan zaptiyeden Ali Dağı’nın adını öğrenmiştir. Zaptiye, Ali Dağı’nın adının “Ali İbn Ebu Talib”in adından geldiğini söylemiştir. William John Hamilton, İngiliz Coğrafya Derneği üyesi olarak 1835 yılında Kayseri’ye gelmişti. Seyyah, Yanartaş Rum Manastırı’na ulaşır ve buradaki rahiplerle görüşür. Hamilton aynı bölgedeki seyahatinde,yüksek tepelerin yamaçlarına yapılmış güvercin evlerini görmüştür. Seyyahın gördüğü güvercin evleri Gesi civarındadır. Efkere Köyü’ndeki Surp Garabet Manastırı’na uğrar ve yolculuğuna devam eder. Hamilton, Yanartaş Rum Kilisesi’nin bulunduğu Darsiyah köyünün adının Rumca “Taxiarchi” olduğunu söyler . Köyde manastır ve kilise başlıca yapılardı. Kilisenin yanındaki yapı büyük ve gösterişliydi. Seyyah buranın duvarının beyaz astarlı ve üzerinin de mavi, kırmızı renkli aziz resimleriyle kaplı olduğunu ve köydeki bu yapının Konstantin’in annesi St. Helena tarafından yaptırılan küçük kilisenin üzerine kurulduğunu anlatır. Kilisenin Yanartaş adını,yapı malzemesi olan sarı renkli ve yarısaydam bir taştan yapılmış binası nedeniyle aldığını belirtir. Hamilton,yine rahiplere dayanarak Helena’nın burada neden bir kilise yaptırdığını şu şekilde açıklar
Helena İstanbul dan Suriye ye giderken yolunun üzrindeki bu ülkeden geçmiş ve rüyasında ona görünen bir melek anısına bir kilise yaptırmasını emretmiş.Helena bu rüya üzerine çevrede olağanüstü güzellikte bir taş bulmak için araştırmalarına başlamış ve en sonunda aynaya benzer lacivert taşların bulunduğu bu bölgede büyk ve gösterişli yapı yapmaya kara vermiş.
Yanartaştan ayrıldıktan sonra aynı vadinin yarım mil kadar yukarısındaki Nirse (Nysa)Nize olarak adlandırılan bir başka ermeni köyüne gelm,ştir.Köyde çınar ağacın gölgesinde dinlenen bazı Hıristiyanları gören seyyahparazitli suyun içinde yüzen çocukları görüphayrete düşer.Burada çocukların yüzdüğü parazitli havuzun suyu,kilisenin altındaki kayadan çıkıyordu ve yaz kış aynı seviyede akıyordu.Hamilton nize köyü hakkında şuları anlatıyordu:Burada St .Georgia yaadanmış ve onun mezarını da içeren kayaya oyularak yapılmış kilise yada daha çok şapel görünüşlü yapı var
.Bu yapı Ermenilerin söylediklerine göre aziz basileus un kardeş,ine aitti ve kardeşide bu köyde doğmuştuErmeniler bu rum asıllı azizi bir ermeni georgias ı gibi nlatmıştır
.Kilisenin arkasında karanlık ve dar kesilmiş bir kayanın içinden geçerek,vaftishane ye ulaşan seyyah,burada eğimli galerininsonunda soğuk su dolu bir havuzbulmuş ve bu havuzun su kaynaklarını anlatmıştır.Seyyah köydeki Ermenilerin anlattıklarına göreköyden 7 yada 8 mil uzaktaTotosa harebeleri olduğunu söylemiştir
Rus asıllı seyyah Pierre de Tehihateheff ,Anadolu da yaptığı gezilerden birinde 1848yılında bölgeyeuğramış.Seyyah.ilk olarak Mancusun Sarımsaklı vadisini inceler. Şirin bir Ermeni köyü dediği Vekse’ye uğrar.Kapadokyanın bütün ilgi çekici kulvarı,burada olduğu gibibizzat tabiatın hazırladığı olaganüstü sığınklar olarak değerlendirilmişve burada daha çok Hırıstiyanköyleri kümelenmiştir. Der
Yeşilliklerle çevrili evleri bulunduğunu söylediği Vekse den doğuya akan Gesi deresi’nden bahseder.Vadinin tabanında bahçeleri ve bağları büyük bie Ermeni köyü olan Gesi’yi sonra Yanartaş yaylasını anlatır.Gezisinde Germir ‘den .Pllas Ovasından,Barsama ve Sarımsaklı dan
Da söz etmektedir.Asıl mesleği jeolog olan EdmundNaummano tarihlerde bölgedeki hırıstiyan nüfsun İstanbul, İzmit ve Yozgatgibi bölgelere göçtüklerindenve köylerin boşaldığından bahsetmektedir. Mesela Germir den 30 yılda 400 aile Germir i terk etmiştir. Naumman Talas ınM.S.III. yüzyıldakurduğu ve adınında latince’de kutsal savaş yeri anlamına gelen MUTALASTE’den geldiğini söyler.Ona göre TAVLUSUN’un adıda Yunanca t (Toagion basileion)imiş.Bu kelimenin anlamıda onun şerefine adamiş demekmiş. Tavlusu’da Aziz Basileus’a adanmış bir kiliseolduğunudayazmıştır.
.
Naumann seyahatnamesinin bir bölümünde Yanartaş rum manastırınız anlatır. Yanartaş köyünde Tariarshiarkasında,Germir ‘e 3 saatmesafededir der. Tanımladığı yer, Tarsiyah taki Rum manastırıdır.Burada Helena adına yapılmış kiliseden bahseder. Efkere yakınlarındaki Surp Garabet manastırını anlatır.Ermeni kutsal yerleri arasında özel bir
Yeri vardır. Der . Darsiyah ve dijirlant’ın arkasında ve Surp Agop bellegesiyakınlarında bulunduğunu Etehimiyadsin’e göre Ermeniler için sis ve kudüs’ten sonraönemli bir haç yeri olduğunu söyler. 1908 yılında bölgeye gelen Hans rott ise bölgeyi gezmiştir.Everek (DEVELİ) yakınlarındaki Gereme harabelerini,İncesu’yu anlatmıştır.Zinciderede rum başpikoposu Gervasios’un misafiri olur.Seyyah buradaki manastırın kale şeklnde olduğunu,etrafında bir lise bir erkek ve kız okulu ile öksüzler yurdu bulunduğunuanlatır.buradaki manstırın adını Johannes Manastırı(flaviana)olarak söylemiştir.Talas hakkındaise “Kutsal Sabbas’ındoğum yeri oln Mutalaste “ diye anlatır.buradafresklerle süslükaya kiliseler olduğundan bahseder bunların dışında Talas’ta Panagia, Georg,Koimesis adlı küçük kiliseler vardır.
